Yazdır
serkal arman tarafından yazıldı.   
Pazartesi, 08 Ocak 2018 16:45

Ağız Yaraları – Aftlar ve Tedavisi

Ağız yaraları veya halk arasında daha çok kullanılan ismiyle aftlar, toplumumuzda birçok bireyin en çok şikayet ettiği ağız problemlerinden birisidir. Aftların oluşma nedeni tam olarak bilinmese de, bilinen bir gerçek vardır ki, o da ağızın bağışıklık sisteminin düşmesine bağlı olarak oluşma sıklığının arttığıdır.

En sık görüldüğü durumlar

  • Travma ve tahrişler. Aftlar kısa süreli bir travma-darbe sonrası ilgili bölge de oluşabileceği gibi , ortodontik aparey, hatalı yapılmış protez kullanımı, keskin yapılmış dolgu kenarları vs.. bağlı olarak oluşabilir.
  • Kemoterapi ve radyoterapi sonrası vücut direncinin düşmesi, ağız kuruluğu oluşması gibi nedenlere bağlı olarak ağız içinde yaralar-aftlar gelişmesi normaldir.
  • Stres ve kaygı gibi nedenlerle de aft oluşma ihtimalinin olduğu rapor edilmiştir.
  • Bazı ilaçların kullanımına bağlı olarak da aft oluşabilir.

Yukarıda saymış olduğum nedenlerin bir çoğu elinizde olmadan gelişebilen bir takım olaylardır. Ve eminim ki, çoğunuz birçok makale de, gazete köşe yazılarında, bu konuyu belki defalarca okumuşsunuzdur. Benim bunlardan farklı olarak anlatmak istediğim konu, güncel yaşamda hepimizin bilmeden uyguladığı bazı ağız bakım rutinleri nedeniyle genel olarak ağız florasının bozulması ve buna bağlı olarak oluşan ağız yaraları ve aftlara dikkat çekmek.

Meslek hayatımda edindiğim tecrübelere dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, gerek ağız içinde gerek vücudumuzun bir çok yerinde oluşan yara, aft vs.. gibi sorunların bir çoğunun nedeni vücudumuzda ki bakteri dengesinin olumsuz yönde  etkilenmesidir. Normal bir bireyde ağız mukozası (mukoza ; ağızın neredeyse tüm iç yüzeyini kaplayan doku),  kendini çok hızlı yenileme yeteneğine sahip bir dokudur. Aynı şekilde ağız florasında yer alan bakteriler de çok hızlı şekilde kolonize (üreyip, çoğalmak) olmaktadırlar. Ağız floramız yüzlerce tür bakteriye ev sahipliği yapmaktadır. Bu bakterilerin bir kısmı faydalı işler yaparken, patolojik olarak adlandırılan bir kısmı da hastalık oluşturmaktadır. Besinlerin sindirimi , ağız kokusu, diş eti iltihabı, ağız mantarları, aftlar gibi ağzımızda gelişen bir çok olaydan bakteriler sorumludur. Bakteri florası dengede olan bir insanda hastalık görülme sıklığı fazla değildir. Oysa bakteri dengesi değiştiğinde hastalık oluşma ihtimali artmaktadır, yani ağzımızdaki bakteri florası değiştiği zaman tüm ağız mukozasının savunma ve tamir mekanizmaları da değişmektedir. Dahası, oluşan hastalıkların iyileşme süreleri dahi uzamaktadır. Aslında çoğu olumsuzlukların nedeni ağız floramızda ki dengelerin değişmesinden kaynaklanmaktadır. Son yıllarda piyasada çeşidi ve kullanımı sıklıkla artan alkol içeren ve bol kimyasal içerikli bazı ağız preparatlarının uzun süre kullanımları, bırakın ağız florasındaki dengeleri değiştirmeyi, neredeyse ağız florasının kendisinin tamamen değişmesine neden olabilmektedir. Böyle bir durumda ağzın durumu daha da olumsuz etkilenmekte ve genellikle bu tür durumlar ağız içinde aftların, ağız yaralarının oluşumunu tetiklemektedir. Kaliteli olarak kabul görmüş bazı macun markaları bazı kullanıcıların ağızlarında aft vs. oluşumunu tetikleyebilmektedir. Aynı şekilde alkol içerikli ağız gargaraları da son yıllarda ağız kanserleri vs. ile ilişkilendirilebilmektedir. Alkolun bakteriler üzerindeki etkisi yadsınamaz ancak ağız mukozası ile uzun süre (30sn.-1 dk) temas halinde kalmasının bir çok olumsuz etkisi de olabilmektedir. Bu yüzdendir ki, son dönemlerde bir çok bilinçli tüketici daha az kimyasal içerikli preparatlara yönelmektedir. Şahsi fikrim, sadece ağız  için değil tüm vücut sağlığımız için mümkün olan en az miktarda kimyasal yardım almak yönündedir. İnsan vücudu, birbirleriyle uyum içinde çalışan ve milyonlarca komponenti olan her yönü ile kusursuz işleyen bir makine olarak kabul edilebilir.  Bu makinenin en büyük özelliği de, -biz komple bozmadığımız sürece- kendini sürekli yenilemesidir. Kullandığımız tüm kimyasallar, ya da başka tabirle ,vücudumuza doğal ve organik olarak girmeyen maddeler belki kısa dönemde bir şeyleri onarabilmekle birlikte uzun dönemde mutlaka bu kusursuz işleyen mekanizmanın dinamiğini bozacaktır. Bu söylediklerimi elbette yanlış anlayacak olan bazı okurlar olacaktır   Öncelikle belirtmek isterim ki, Scientology tarikatı üyesi falan değilim, söylediğim şeyler; hastalandığınız zaman ‘’Sakın doktora gitmeyin, verdiği ilaçları kullanmayın... Dualar ve kekik-limon çayı sizi iyileştirecektir’’ şeklinde algılanmasın !!! İlaçların da işe yarayacağı durumlar elbette olacaktır   Bakınız, nasıl ki  ‘’Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur’’ ise, ‘’sağlam vücutta, ancak bağışıklık sistemi kuvvetli bir sistem de bulunabilir’’. (bu sözü de şimdi uydurdum ama hoşuma gitti !!)  Neyse , konumuza , yani aftlar –ağız yaralarına dönecek olursak, bu tür ağız problemlerinin çözüm yaklaşımının da en doğal yöntemlerle olması gerektiğine inanan birisi olarak size aftların ve ağız yaralarının çözümünde faydalı olabileceğini bildiğim bazı yöntemleri sıralamak isterim ; 

  • Ağız yaraları ve aftlar için ağız probiyotiği kullanmak

Probiyotikler her geçen gün bir çok alanda karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere probiyotik dediğimiz şeyler aslında vücut için faydalı işler yapan bakterilere verilen bir isim  (Probiyotikler konusunda daha detaylı bilgi isteyenler bu konuda diğer MAKALEME göz atabilirler). Probiyotik bakteri demişken, yanlış bilinen bir konuyu düzeltmekte fayda var. Ağız probiyotiği konusunda ki makalelerimi takip eden bazı okuyuculardan aldığım geri dönüşlerde fark etmiş olduğum husus, ‘’Her türlü probiyotik her türlü bölge deki sorunları çözer’’ düşüncesi. Keşke öyle olsa !! Ancak vücudumuzun  farklı yerlerinde farklı bakteri florası (topluluğu) mevcuttur . Ve hepsinin farklı görevleri vardır. Örneğin bir futbol takımının forvet (hücum) bölgesinde gol kralı olmuş bir futbolcusunu, ‘’Harikalar yaratıyorsun ancak bizim defans bölgemiz çok zayıf biraz kaleye geçsen de bizi kurtarsan’’ dediğinizde , kaleye geçen golcü futbolcunuz ne kadar başarılı olabilirse , etkin görev aldığı yer dışında görev verdiğiniz bakterinin başarısı da o kadar olacaktır (Futbolsevmez okurlarım için karışık bir anlatım olmadığını umuyorum) . Neyse, söylemek istediğim şu ki, eğer ağız sağlığınız için probiyotik kullanacaksanız görev yeri ağız olan ve ağızda dominant etki gösterecek probiyotikler kullanmanızdır. Yani ağız sağlığınız için ‘’Ağız probiyotiği’’, sindirim vs..için ‘’Gastrointestinal sistem probiyotiği’’ vs... Emin olun, doğru probiyotiği doğru yerde kullanmak (bütün sorunları olmasa bile) bir çok probleminizi giderecektir . Yeter ki bilinçli kullanın. Yine de, çok önemli bir uyarıyı yapmakta fayda görüyorum!! Probiyotik kullanmanız sakın aklınızda ‘’ tamam bundan sonra ağız floram güçlendi, başka bir şey yapmama gerek yok ‘’ gibi bir düşünce oluşmasın. Komple bir ağız bakımını zincirini ele alacak olursanız probiyotikler bu zincirin çok önemli bir tamamlayıcısı olacaktır. Yani düzgün bir ağız hijyeni, düzgün bir diyet ve düzgün bir yaşam biçimi bu zincirin olmazsa olmazlarıdır.  O yüzden aşağıda saydığım tüm diğer başlıklara da dikkat etmekte kat-i fayda vardır.

  • Dişleri düzenli fırçalamak

Diş fırçalama demişken, üzerine basarak anlatmadan geçemeyeceğim bir konudan bahsetmek istiyorum. Hastalarımın bir çoğu benden sürekli olarak macun tavsiyesi isterler, oysa ki fırçalamanın ana esası, ağzımızdaki dental plak olarak tabir edilen yapının (bakterilerin, yemek artıklarının vs.) mekanik olarak dişlerin üzerinden uzaklaştırılmasıdır. Yani asıl amaç fırçaya sıktığınız macun ile dişleri buluşturmak değil. İyi bir fırçalamanın temel şartı, düzgün bir fırça kullanarak, doğru şekilde diş ve diş etlerini fırçalamak ve masaj yapmaktır -doğru şekilde macun sıkıp kullanmak değil. Hatta marka belirtmek doğru olmaz ama son aylarda, diş eti tedavisi için sıkça önerilen ünlü markalardan birinden ‘’kullanmaya başladıktan sonra ağızımda her yer yara oldu’’ sözünü sıklıkla duymaya başladım.

  • Diş ipi kullanmak

Diş ipi kullanmanın pek çoğumuza zor geldiğinin farkındayım ama diş fırçası ile maalesef her bölgeye ulaşmak mümkün değildir. Sizlere tavsiyem mümkün olduğu kadar diş ipi kullanmaya çalışmanız olacaktır

  • Şekerli gıdalardan uzak durmak

Şeker demişken, tatlıdan uzak duramayan bireyler için tavsiyem, uzun süreçte tüketecekleri lolipop, pamuk şekeri, akide şekeri gibi gıdalar yerine hiç olmazsa kısa sürede tüketebilecekleri çikolata vs. gibi gıdaları tercih etmeleridir. Ağız kuruluğunuz vs..yoksa ve tükürük kıvamınız akışkansa, tükürüğün tükettiğiniz besinlerin asiditesini tamponlama (yani nötrleme)kapasitesi hiç fena değildir   Ancak uzun süreçte tüketilen şekerli gıdalar ağız ortamını uzunca bir süre asidik ortama maruz bırakacakları için dişlerin çürüme riskini oldukça arttıracaklardır.

Son Güncelleme: Pazartesi, 08 Ocak 2018 21:08